KIRK KÜÇÜK İNCİ

Kirk Küçük Inci Kimlik Konuk Defterim Favori Sitelerim Foto Albüm Önsöz Ögüt Kitaplar Sevgi Dogruluk Vatan Birlik Ana Bayrak Zaman Sorumluluk Yalan Istiklâl  Hürriyet Hayat Deger Verme Söylemez Sultan Ayna Kiskançlik Mektup Can Serenler Eglen Güllü Altin Yaprak Cumhuriyet  Merak Türk Olmak Çiçekler  Umut Yazmak Hasret Güven Türk Mucizesi Okumak Olsaydim Yalnizlik Çocuklar Basari Çagdas Uygarlik Kader Masali Son Söz Mektup



Beyza ve Ali 

      "Anam ekmeğine kuru, ayranına duru demem."
     
      ANA

      "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz." derler. Bu sözün ikinci bölümüyle ilgili olarak bir şey diyemem. Bağdat'ı bilmem, fakat can anamla hemen her gün yüz yüzeyim. Onu her yönüyle tanırım, severim, takdir ederim.
      Doğuşumuzda heyecanlanan, cinsiyetimiz ne olursa olsun bizi can bağrına basan, ninnilerle, manilerle, masallarla gelişmemizi sağlayan anamız değil midir? O, bilgi dağarcığımızda açan binlerce çiçeğin soylu tohumudur. Onun şefkatli kucağında büyürken yürümeyi, konuşmayı, sakınmayı, ileri atılmayı da hep ondan öğreniriz. Ana, kişiliğimizin de mimarıdır. Zorda kalsak, zorluklarımızı gidermeye çalışır, neşeliysek, sevincimizi paylaşır, çoğaltır. O, gülerse bizim için, ağlarsa da bizim için ağlar. Ne kadar büyürsek büyüyelim, el içine çıkalım, hatta kendi evimizi kuralım, yine de onun gözünde biz, hep "ana kuzusu" olarak kalırız. Onun gönlü, daima, bizim basıp basıp geçtiğimiz bir köprü gibidir. Başkalarının yanında iyi veya kötü sanla anılsak, onun can evinde hep iyiyizdir. Gerekirse, iyiliğimiz için bize canını fedâ eder.
      Anlatırlar:
      "Bir camide bir hafız, Lokman Suresi'ni okuyordu. Tayfur, güzel sesli hafızı dinledi, dinledi ve yaşından beklenmeyen düşüncelere vardı.
      Sonra koşa koşa evine giderek kendisini annesinin kolları arasına attı. Hem ağlıyor, hem yalvarıyordu. Anne, çocuğunun bu heyecanlı haline şaşmakla birlikte, sakin olmaya gayret ederek: "Ya Tayfur! Nen var söyle bana?" diye sordu.
      Tayfur çocuk anlattı:
      - "Az evvel camide Lokman Suresi'ni dinledim. Allah kullarından ya kendisine veya analarına hizmeti istiyor. Acaba benim gücüm hem sana, hem O'na hizmete yetebilecek mi? Ya bir kusur eder, ya sizlere olan borçlarımı yerine getiremezsem?"
      Tayfur çocuğun annesi, biricik yavrusunu bağrına bastı. Güzel gözlerindeki yaşları dudaklarıyla kuruladı:
      - "Ya Tayfur!" dedi, "Ben seni Allah'a bıraktım! O'na bildiğin gibi kulluk et, O'na hizmet et, üzülme!" (*)
      Öyledir.
      Her şey, her ümit, her doğuş, hemen bütün fikirler ana sevgisinden kaynaklanır. O sevgi, bütün okyanusları kucaklar. İster baş olalım, ister kâlp kıran, baş yaran taş olalım, ana kâlbidir, bizi daima bağrına basar. İkincisi için ne güzel demişler: "Analık, kara yamalık." İlkinin değerini de unutmazlar. Hem anayı, hem evlâdı överler: "Analar, öyle evlâdı beşer beşer doğursun." değil mi? O zaman, sevgi halkaları genişler, bütün ülkeyi kaplar, kırılmaz ve de kopmaz, ufalanmaz bir büyük zincir olur.
      Ne dersiniz? Böyle bir zincire halka olmak istemez misiniz?
      Şimdi kısaca anlatacağım hikâyeye kulak verin, ibret alın ki, anamızın değeri apaçık ortaya çıksın. Vaktiyle gencin birisi, genç ve güzel bir kıza aşık olmuş. Nedense o güzel kız da, gencin sevgisine bir türlü inanamıyormuş. Aklına da tuhaf bir istek düşmüş. Dileğini oğlana açmış;
      - "Sevgime erişmek, aşkıma ulaşmak istiyorsan, git, ananı öldür, kâlbini bana getir!" demiş.
      Oğlandır, serde sevda var, denileni yapmış. Durmamış gitmiş, anasını öldürmüş. Kâlbini çıkarmış, yola koyulmuş. Acelesinden olacak ayağı bir taşa takılmış, oğlan yere düşmüş. Ağrısına, sızısına bakacak olmuş. Tam bu sırada ana kâlbidir, dayanamamış, dile gelmiş, sormuş:
      - "Bir yerin acıdı mı, oğul?"
      Derler ki: "Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık."
      Oğlan için de öyle olmuş, fakat ne fayda?
      Halbuki analarımızın başımız üstünde yeri olmalıdır, değil mi? Onlar bizim kalkanımız, en sadık dostumuz, söyleyen dilimiz, gösteren gözümüzdür. Bu yüzden, yüce kitabımızda da belirtildiği gibi, onlara "Öf!" bile dememeliyiz. Onlara daima saygı duymalı, haklarını gözetmeli, fedakârlıklarının değerini bilmeliyiz. Bunları yapabildiğimiz anlar, sevgi pınarlarından içmeye hakkımız olur. Üstelik el içinde başımız dinç dolaşırız.
      Anam benim, bir tanem!
      Ya sizinkiler?
     
      Oyhan Hasan BILDIRKİ
     
      (*) Nezihe ARAZ, ANADOLU EVLİYALARI, S. 390