KIRK KÜÇÜK İNCİ

Kirk Küçük Inci Kimlik Konuk Defterim Favori Sitelerim Foto Albüm Önsöz Ögüt Kitaplar Sevgi Dogruluk Vatan Birlik Ana Bayrak Zaman Sorumluluk Yalan Istiklâl  Hürriyet Hayat Deger Verme Söylemez Sultan Ayna Kiskançlik Mektup Can Serenler Eglen Güllü Altin Yaprak Cumhuriyet  Merak Türk Olmak Çiçekler  Umut Yazmak Hasret Güven Türk Mucizesi Okumak Olsaydim Yalnizlik Çocuklar Basari Çagdas Uygarlik Kader Masali Son Söz Mektup




Şüphe bulutları kanatlanmış, yükselip kararmış.

EĞLEN GÜLLÜ 

      Devir, hanların, sultanların devri. Hünerli beyler, yelden el almış kanatlı atlarıyla, sel gibi dolaşırmış yazıda yabanda. O dağ senin, bu bağ benim derken, gelip kurulmuşlar Aydın yaylalarına. Sıra sıra, üstesine renk renk çadırlar kaplamış dört bucağı. Hele mor koyunlar, sürmeli kuzular... Yeşilin umuduna yasılmışlar.
      Güllü Kız, dağ bayır, mor koyunların peşi sıra dolaşır olmuş. Kâh korkularını, kâh umutlarını, zaman zaman da sevgilerini tepelerin doruklarına, ulu kayalara, ufak büyük ağaçlara anlatmış. Koyun, davar peşinde koşmuş, bir kerecik olsun, yılmamış. Çobanlıkta dört bir yana nam salmış. Sürüsü bir iken dokuz, derken otuz, kırk olmuş. Bereketin, bolluğun sırrını da karşı yatan dağlarda bulmuş.
      Bir gün, ulu bir çınarın yanından geçiyormuş. Birden ulu çınar dile gelmiş, söylemiş:
     
- "Eğlen Güllü! Eğlen Güllü!"
      Sağa bakmış, sola bakmış. Duyduğu yalnızca bir ses:
     
- "Eğlen Güllü! Eğlen Güllü!"
      Diz bağları çözülmüş, yüreğinde yağlar erimiş. Göz kapakları kurşun gibi ağırlaşmış. Olduğu yerde, ulu çınarın dibinde uyuyakalmış. Koca bir evran yılanı gelip yanı başına uzanmış. Güllü Kız'ın açık ağzına, yumurtalarını bırakmış. Sonra da çekip gitmiş.
      Gel zaman, git zaman, Güllü Kız'ın karnı şişmeye başlamış. Anası, atası, ağası kendisini sorguya çekmişler, onu bir güzelce sıkarlamışlar. Durumu, kendisinden anlamak, dinlemek istemişler. Güllü Kız ne kadar dil döktüyse de, derdini kimseye anlatamamış. Şüphe bulutları kanatlanmış, yükselip kararmış, bitmez tükenmez yağmurlara dönmüş.
      Ana, ata, ağa anlaşmışlar. Güllü Kız'ın öldürülmesini, ağasına ısmarlamışlar. Ağası önde, Güllü Kız ardı sıra, dere tepe demeden, dağ bayır aşmışlar. Mor koyunlar, sürmeli kuzular kimin umurunda? Açlık derdi, susuzluk belâsı kimin umurunda?
      Güllü Kız'ın yüreğinde yanar dağlar. Susuzluk, canına tak demiş. Ağası, ona kıymaya karar vermiş. Nedense, eli bıçağına ermemiş. Aynı havada, günler günleri kovalamış. Güllü Kız, "açım!" dedikçe, ağası da, torbasındaki tuzu basmış ağzına. Güllü Kız, susadıkça susamış. Bir damlacık suyun umuduna bel bağlamış. Ulu çınarın yanına vardıklarında, ağası seslenmiş:
      - "Az soluklanalım. Eğlen Güllü!" demiş.
      Güllü Kız, olacaklardan habersiz, kaderine boyun eğmiş, az soluklanmak için, eğlenmiş, bir ulu çınarın dibine oturmuş. Yorgunluktan, güzelim gözleri kapanmış. Ağası yeniden kurmuş, ölçüp biçmiş. Kardeşine kıymaya karar vermiş. Eli, beline gitmiş. Birdenbire, kınından çıkarıp çektiği bıçağını, onca defa Güllü Kız'a saplamış. Kavuşan günün son ışıkları, Güllü Kız'ın yüreğinde parlamış.
      Kaynayan yürek, sebil olmuş, çağıl çağıl çağlamış. Yok gözeydi, hayır pınardı derken, koskocaman bir ırmak olmuş.
      Şimdi Güllü Kız, yok! Ağasına ne oldu? Mor koyunlar nereye gitti? Hiç kimse bilmiyor. Yalnız, bu olayın geçtiğinin söylendiği yerde, şimdi, her derde deva, güzel bir kaplıca duruyor. 
      Öyle diyorlar! 

      Oyhan Hasan BILDIRKİ


[1] Bir defacık.
[2] İnsan başlı.
[3] Zorlamışlar.
[4] Ağabeyini görevlendirmişler.
[5] Dinlenelim.
[6] Kılıfından.
[7] Kaynaktı.