KIRK KÜÇÜK İNCİ

Kirk Küçük Inci Kimlik Konuk Defterim Favori Sitelerim Foto Albüm Önsöz Ögüt Kitaplar Sevgi Dogruluk Vatan Birlik Ana Bayrak Zaman Sorumluluk Yalan Istiklâl  Hürriyet Hayat Deger Verme Söylemez Sultan Ayna Kiskançlik Mektup Can Serenler Eglen Güllü Altin Yaprak Cumhuriyet  Merak Türk Olmak Çiçekler  Umut Yazmak Hasret Güven Türk Mucizesi Okumak Olsaydim Yalnizlik Çocuklar Basari Çagdas Uygarlik Kader Masali Son Söz Mektup



      Güneş, yıldızları kıskanmasaydı, her gün doğmazdı.
     
      KISKANÇLIK
     
      Ben, yaşayanlarının sayısı oldukça kalabalık bir aile ocağında gözlerimi dünyaya açtım. Öncesini bilmediğim, merak da etmediğim yolculuğumun ilk durağında; kendimi tanımaya, anlamaya başladığım sırada, büyük ve küçük kardeşlerimin yanında, yeğenlerim de bulunuyordu. Üç ayrı ocakta türlü yemekler pişse de, çok defa büyük evde kurulan sofranın etrafında halkalanıyorduk. Belki de köy kültürünün verdiği etkiden olacak, onca çocuk, nedense birbirimizi hiç kıskanmıyorduk.
      Fakat şu ya da bu sebepten, aramızda çekiştiğimiz, içimizden bazılarını da çekemediğimiz olmuyor değildi. Çok iyi hatırlıyorum. Yetiştirdiğimiz taylara, ilkin ağabeyimin binmesi, bu yolda herkesin ona arka çıkması, beni çıldırtıyordu. O zaman öfkenin küplerine biniyor, bunlardan birini kırmak istiyordum. Ne kadar ayak diretsem de yaşça küçük oluşum, arka bulmama yetmiyordu. Üstelik beni avutmaları, kandırmaları da cabasıydı.
      - Ne kaldı şurada? Bir başka sefere, boyun iki parmak daha yükselince, doğacak bütün yeni taylara sen bineceksin.
      Öyle ya, henüz benim ayağım daha üzengiye bile yetişmiyor!
      Sonra sonra öğrendim. Demek bütün işler parayla, arkayla değil, sırayla yapılıyordu. Bunu, geç de olsa anladım. İlkten bu yana tecrübenin, deneyip yanılmaların örslerinde pişe pişe -yanılmış olabilirim- olgunlaşıp, şimdi bulunduğum noktaya eriştim. Birçok şeyin farkına, en ince ayrıntılarını unutmadan vardım. Dünya, düz değil! İlk bakışta insan, bu düşünceye öyle kolayca ulaşamıyor. Gide gele, sora ede, bata çıka, ille de denizde ilkin nokta halinde gördüğü yelkenliden hareketle, bu düşünceyi benimsiyor. Oysa Amerika’da bile, daha henüz bu düşünceyi kabullenemeyenler var.
      İnatlarından mı?
      Hiç sanmam!
      Ama kıskançlıklarından.
      Çünkü, düşüncesi değişen fakirin beli doğruldu mu, bu defa da ayağı burkulurmuş. Ayağı burkulan insan, şaşırır. Neye, nasıl karar vereceğini, kime ne kadar inanacağını, baştan veya sondan kestiremez. Aradaki bocalama dönemi, bizi yakamızdan tuttuğu gibi çeker çevirir, kıskançlık dönemeçlerinin ortasına götürür, bırakır.
      Kıskançlık, bir hastalık mı? Belki! Çevrenize şöyle bir bakınız. Bunun doğruluğuna kalıbını basacakların sayısının oldukça kabarık olduğunu göreceksiniz. Üstelik çeneleri de hayli çalışıyor: “Sakın ha, kimseyi kıskanma. Kıskançlık çok fena! Kıskandığın şeye ulaşamazsan, bil ki, mutlaka yenilen sen olursun. Her şeye küser, kabuğuna çekilirsin. Dostun mostun olmaz. Yapayalnız kalır, ezilirsin.”
      Belki haklılar.
      Belki de?..
      Bana göre, biraz abartıyorlar. Hayata olumsuz pencereden baktıkları için yanılıyorlar. Çünkü; güneş, yıldızları kıskanmasaydı her gün doğmazdı. Düşünün bir kere, güneşin de durup dinlenmeye hakkı yok mu? “Var!” diyorsanız, yanılıyorsunuz. Güneşin dinlenmeye hakkı yok! Güneş, var olduğunu sandığımız bu hakkını, bir kerecik olsun kullanmaya kalkışırsa, ne bizim, ne de yıldızların bir önemi kalır.
      Kıskançlık, bir meziyet mi? Sözün özü; üstünlük veya ayrıcalık mı? Elbette! Bu düşünceden hareketle, çıktığımız yolu baştan uca tarar, işi önden sona sıkı tutarsak, birtakım ayrıcalıkları daha sağlam kavrarız. Çünkü; uzayın fatihleri, bazen şairane duygularla yöneldiğimiz mavi göğün bütün gezegenlerini, bütün yıldızlarını kıskanmasaydılar, aya ayak basmayı bir yana bırakalım, Mars yolculuğunu gerçekleştirebilirler miydi?
      Bana öyle geliyor ki, hastalık veya meziyet diye de nitelediğimiz kıskançlık, süvarisini bir bulabilirse, uygarlık yolunun bütün düğümleri tek tek açılmaz mı?
      Kıskançlık, çok defa başarı demektir. Bütün ilişkilerimizin altında yatan gerçek sebebin ne olduğunu bir düşünün. Konuyu daha iyi, tam yerinden, özünden, kısacası şah damarından kavrayıp, anlayacaksınız. Yanılıyor muyum?
     
      Oyhan Hasan BILDIRKİ