KIRK KÜÇÜK İNCİ

Kirk Küçük Inci Kimlik Konuk Defterim Favori Sitelerim Foto Albüm Önsöz Ögüt Kitaplar Sevgi Dogruluk Vatan Birlik Ana Bayrak Zaman Sorumluluk Yalan Istiklâl  Hürriyet Hayat Deger Verme Söylemez Sultan Ayna Kiskançlik Mektup Can Serenler Eglen Güllü Altin Yaprak Cumhuriyet  Merak Türk Olmak Çiçekler  Umut Yazmak Hasret Güven Türk Mucizesi Okumak Olsaydim Yalnizlik Çocuklar Basari Çagdas Uygarlik Kader Masali Son Söz Mektup




Mehter Duruşu  

“Dünyanın en güzel incileri, ülkemin çocuklarına selâm olsun!”

ÖĞÜT    

      Çam sakızı, çoban armağanı derler. Bu, benimki de öyle bir şey işte! İstedim ki yüreğimi, ülkemin bütün çocuklarına açayım, öğütlerin altın işlemeli olanlarını, onlara da göstereyim. Sevgiye kucak açsınlar, birlik yumağının, bir olmanın farkına varsınlar. “Bir elin nesi, iki elin sesi var.” Ne güzel söylemişler!
      Ayrılıklar mı? Aman, aman! Ayrılık, öyle bir tufandır ki, anayı yavrusundan, koyunu kuzusundan, yaşlıyı körpesinden eder. Bütün ayrılıklar yıkım getirir. Dil bozulur, dirlik, düzenlik olmaz. Ağız tadı kaçar, göz, gözü görmez olur. Belki de görmek istemez. Böyle zamanlarda her şey başkalaşır, oyunlarımızın bile eski neşesi kalmaz. Senlik, benlik kavgası başlar. Uzayan kavgaların sonunda, ne ocağımız, ne bucağımız kalır. Yurdumuzun göklerini -Allah korusun- yabancı bayraklar süsler.
      Bu acıklı hikâyenin en ibretlisini, Göktürk Kitabeleri'nden, Bilge Kağan'ın ağzından dinleyelim:
      “Bu sözlerimi iyice işit, kulağına küpe et.
      Altın, gümüş, ipek gibi şeyleri hesapsız, öylece veren Çin milletinin sözü tatlı, hediyeleri yumuşaktı. Bu tatlı dil ve yumuşak hediyelerle kandırmak suretiyle uzaktaki milletleri bile yakınlaştırıyorlardı.
      Ey Türk milleti... Birçoklarınız, Çinlilerin tatlı sözleri, yumuşak hediyeleriyle bozularak öldünüz. İçinizdeki kötü insanlar sizi şöyle arkaladılar: Uzakta iseler kötü, yakında iseler iyi hediyeler verirler. Sizi böylece kışkırttılar. Cahil kimseler, bu sözlere inanıp yaklaşarak, çoğunuz öldünüz.
      Çin milletine, bey olacak oğullar köle, genç kızlar cariye oldular. Türk beyleri de, Türk adlarını unutup Çin beylerinin Çince adlarını aldılar ve Çin hakanına bağlanarak, tam elli yıl, işlerini ve güçlerini ona verdiler.
      Ben, Tanrı'mın yardımıyla ve talihim yâr olduğu için hakan oldum. Hakan olup bütün yoksul milleti topladım, fakir milleti zengin, az milleti çok ettim, sözlerimde yalan var mı?”
      Siz, siz olun çocuklar, parlak sözlere kanmayın. Hani ne derler? “Çok lâf yalansız olmaz.” Hele tatlı dil? Yılanı bile kovuğundan çıkarır. “Kuş meramına kanatla, er de atla erişir.” “Tilki, inini hor görürse uyuz olur.”
      Sondan ikinci olan sözdeki bazı kelimeleri değiştirelim: Er “düşman”, at “hediye” olsun! Bakalım ne göreceğiz? Kuş meramına kanatla, düşman da hediye ile ulaşır. Son öğüde göre de, ocağını, evini beğenmeyenin adı soysuza çıkar. Ancak, şunu kulağımızdan çıkarmayalım: “Hile ile aslan tutulur, zorla korkuluk bile ele geçmez.” Fakat “Kaz gidince, ördek göle sahip çıkar.”
      O halde ne yapalım mı, diyeceksiniz?
      Birlik olalım, kenetlenelim derim. Birbirimizi sevelim. Bu uğurda iyiye, doğruya, güzele koşalım. “Yolunda giden yorulmaz.” derler.
      Unutmayalım!

      Oyhan Hasan BILDIRKİ