KIRK KÜÇÜK İNCİ

Kirk Küçük Inci Kimlik Konuk Defterim Favori Sitelerim Foto Albüm Önsöz Ögüt Kitaplar Sevgi Dogruluk Vatan Birlik Ana Bayrak Zaman Sorumluluk Yalan Istiklâl  Hürriyet Hayat Deger Verme Söylemez Sultan Ayna Kiskançlik Mektup Can Serenler Eglen Güllü Altin Yaprak Cumhuriyet  Merak Türk Olmak Çiçekler  Umut Yazmak Hasret Güven Türk Mucizesi Okumak Olsaydim Yalnizlik Çocuklar Basari Çagdas Uygarlik Kader Masali Son Söz Mektup



Manzaralar 

Sebepli sebepsiz korkulara yakanı kaptırma.

SONSÖZ: IŞIK OLABİLİRSİN

      Dünya; “İki kapılı bir han.” Hem girişi, hem de çıkışı var. “Gün uzar, yüzyıl olur.”, bir gün, dara düştüğümüz bir zamana, bize de sorarlar: “Ne yaptın?”
      Gerçek; biz ne yapmalıydık da, ne yaptık?
      Yolumuz uzun mu uzun, ancak zaman çok kısa. Bize tanınan “ömür aralığında”, hayatla kucak kucağa olacağız. Bu hayatın neşesini yaşar, çilesini çekerken; mutlaka aceleciliğimizden olacak, ortak değerlerimizi göz ardı edeceğiz. Ama “bu göz ardına atmalar” da, yaşadığımız zaman dilimi içinde bizi, tam bir “çağ sürgünü” yapar. Milletçe biz, bu göz ardı edişlerin acısını kısa kesintilerle yaşadık, çok da çile çektik.
      Şu kısacık hayatta, biraz olsun mutlu olmak, daha iyi birer insan olmak için, sık sık çile kapılarının zillerine dokunmak, 21. yüzyılın eşiğinden içeriye adım attığımız şu günlerde, yakışık alır mı? Hepimiz bilgi çağında yaşamıyor muyuz, yoksa?
      Adama zor gelen bu, değil mi?
      Birlik ve bütünlükte kuvvet var. Ayrılıklar yıkım getirir. Kuru bir heves uğruna, onun bunun tuzağına düşme. Tek dil, tek bayrak ve tek ülke; en geniş anlamıyla hepimize sıcak kucağını açar. Aklında tut, kulağına küpe yap. Unutma ki; “Sürüden ayrılanı, kurt kapar.” Adam olana, kurda kuşa yem olmak yakışır mı?
       Ara sıra, kendi kendinle hesaplaş. Şimdi bulunduğun nokta ile daha önce durduğun yer arasındaki farkı gör. Sonuç artıda ise, aynı doğrultuda yürü. Eksilerin varsa, yılma. Sebepli sebepsiz korkulara yakanı kaptırma. Kaldığın yerden yeniden yola çık. “Hatadan dönmek, fazilettir.” Yanlışta ayak sürüme. Doğru hesap üzerine atılan adımlar, seni hayata bağlayacaktır. Ancak sakın ola ki yeni atılımlar için, kıpır sapır etme, sabahı bekleme. Söyleyenler söylemiş, “Demir tavında dövülür.” demiş. Unutma. Erken başlayan kayıplar, ilgili herkesi mutsuzluğa sürükler.
      Anlama, anlatma ve anlaşma için, çeşitli dostlara ihtiyacımız var. Dostluğa dayalı arkadaşlıklar, donuk hayatımıza renk katar. Arkadaş seçerken, titiz ol. Kendi ölçülerine uygun düşen dostlar bul. Seçkin insanlar, hiç kimseyi yanlışa götürmez. Seçkinler daha mükemmel, rüyâ gibi bir dünyayı kucaklayacak olan şafakları başlatma telâşındalar. Bu amacın gerçekleşmesinde, karınca kararınca da olsa, senin de tuzun bulunsun. Onları, kendine örnek al, olgunlaş. Sen de başkalarına örnek ol. Fenerinin ışığını yakmada, sakın cimri olma. Cimrilik, faydasız bir hastalıktır. Ona yakanı kaptırırsan, kıskanç olur, “kör kandil”lere dönersin. Bırak, gecelerimiz aydınlansın. Işıksız hayat, çekilir mi? Böyle bir hayat, yaşamaya değer mi?
      Bilgili olmak, güzel bir şeydir. Bu dünya, “kendisine bir harf öğretene, kırk yıl kölelik edebilecek olanları” gördü. Yine kırk yıl boyunca, kendisinden ışık aldığı şeyhinin kapısından; “odunun bile eğrisini sokmayan” Yunus Emre’yi de tanıyor. Onlar, bütün bildiklerini başkalarıyla paylaştılar. Karanlık mağaralarda gizlenmiş “sır küpü” olmadılar. Kıymet bilene değer verdiler, değer bilene de bilgi sundular. “Duvar karşılıklı örülür.” gerçeğini, asla unutmadılar. Sen de yola düş. Bilgi denilen elmasın sınırsız okyanuslarında yıkan, ışıl ışıl parla. Bu yolda sana, kara geceyi aydınlatan sayısız yıldızlar kılavuz olsun.
      Ama sen, ille de parlak ayı, büyüleyici aydınlatma perisini, kendine örnek edin. Gücün yeterse, yeteneğin varsa, onu da aşmaya çalış. Bilmiyor musun; “Çalışan kazanır.” Kazanan; yakutundan mercanına, çeşit çeşit göz alıcı elmasların sahibi olur. Bu elmasları, sen de başkalarıyla paylaşmaktan çekinme. Başkalarına gerekeni, elinde tutma, dağıt. Meyvelerinden soyunan “bilgi ağacı”, gelen her yeni dönemde, daha çok meyve döker. Bilgi temelleri üzerine kurulan dünya, şüphesiz daha aydınlık olur.
      Aydınlanma çağının insanları; ne zulüm görür, ne de bir zalime boyun eğer.
      İşini ve eşini sev. Sevgi ağacı, ilgi gördükçe dallanır. Dallı ağaçların gölgesi de, geniş bir alanda boy verir. “Yuvayı dişi kuş yapar.” sözünü, yabana atma. İşini seversen, yoksulluk nedir bilmezsin. Ulaştığın başarılar neticesinde sen de yükselirsin. Arkası olmadan işinde yükselenler, beraber oldukları toplumu da yüceltirler. Yücelen toplumlarda anarşi, yerini huzura bırakır. Bir lokma ekmek peşinde koşanların ocağa konan her tenceresinde, bütün zamanlarda sadece ve sadece huzur kaynar. Bu, az şey midir? Hele eşini seversen, yediğin aşın tadını alırsın. O zaman, sofranda bereket artar, çor çocuğunla birlikte, tepesinde sevgi ışıklarının parladığı zorlu dağları, kolayca aşarsın. Köksüzlüğün acısıyla değil, çatısında gülücüklerin yankılandığı yuvanın ışığıyla, mutlu insanların arasına karışırsın.
      Hangi durumda olursa olsun, “korkuların haramî gibi yollarını tuttuğu dar zamanlar”ında bile, hiçbir şeyden umudunu kesme. “Umusuz yemek olmaz.” derler. Her insan için umut, can, kan ve sonsuz imkân demektir. Avuçlarında sımsıkı tuttuğun umut taneciklerini, yele verme, sele kaptırma. Umutlar yeşerdikçe adam, daha diri olur, hayata dört elle sarılır. Umutların kıskacındaki hayat, derinleşir, anlam kazanır. Umut, aklın törpüsüdür. Törpülenen akıl, daha keskin olur, umutsuzluk mağaralarına düşmez.
      Aklını sen de törpüle.     
      Sıkılı yumruk gibi olan doğru, tektir. Ancak bakış açımıza göre değişiklikler gösterse bile, her zaman, her yerde sonuç, yine de doğrudur. Sen hiç görmedin mi, yolculardan bazıları, “aynı hedefe” kestirmeden giderek ulaşırlar. Oysa çoğunluk, uzun da olsa, kendi bildiği yolda, daha emin adımlarla yürüyüşünü sürdürür. Bu yüzden, “Bekâra karı boşamak kolay.” anlayışından yola çıkarak, olur olmaz yerlerde, olur olmaz saatlerde “doğruları tartışmak”, yanlıştır. Üstelik tartışmaya katılanların güzelim zamanlarını, bitip tükenmeyecek gevezeliklerle çalar. Zamanın süzgecinden geçerek, dövüle büküle çelikleşip bize kadar ulaşan doğrulara, asla karşı durma. Bu doğrular, seninle birlikte yaşayan herkesi de nice güzelliklerle tanıştıracaktır.
      Bütün insanlara, aynı gözle bak. Yunus Emre’nin kestirmeden dediği gibi, “Yaradan’dan ötürü, yaratılanları sev.” Bu, en büyük erdemdir.
      Güvensizlik, “soysuz bir hastalık.” Paçanı kaptırırsan, sakız gibi yapışır. İlkin seni, sonra aileni, giderek aralarında yaşamaktan bıkıp usanmadığın toplumu, öldürücü kanser urları gibi sarar. Paniklersin… Korkunç bozgunların keskin dönemeçlerine kapılırsın. “Bütün bacaları tutan ateş”, güzelim ülkeni yangın yerine çevirir. Vatan dediğin, uğruna türlü ölümleri göze aldığın toprak, ayaklarının altından kayar gider. Yeni yurtlar edinmek için, tekrar yollara düşsen de boşuna, bulamazsın. 
      Söz, sözü açtıkça uzar gider. Uzatılmış sözlerde aşırılık vardır. Sözün hası, altın değerinde olanı, kısa kesilenidir. Kısa söz, açıktır, nettir. Değerini bilirsen, kılavuzun olur, seni adam eder. Sen de seçkinlerin arasına girer, sayılırsın. Güzel ülkemizin çok sayıda ve her alanda, “yetişmiş, etkin adamlara” ihtiyacı var. “Ömür kısa, yol uzun.”
      Şimdi “yeniden düşünme ve yapılanma zamanı.”
      Var mısın?

      Oyhan Hasan BILDIRKİ