KIRK KÜÇÜK İNCİ

Kirk Küçük Inci Kimlik Konuk Defterim Favori Sitelerim Foto Albüm Önsöz Ögüt Kitaplar Sevgi Dogruluk Vatan Birlik Ana Bayrak Zaman Sorumluluk Yalan Istiklâl  Hürriyet Hayat Deger Verme Söylemez Sultan Ayna Kiskançlik Mektup Can Serenler Eglen Güllü Altin Yaprak Cumhuriyet  Merak Türk Olmak Çiçekler  Umut Yazmak Hasret Güven Türk Mucizesi Okumak Olsaydim Yalnizlik Çocuklar Basari Çagdas Uygarlik Kader Masali Son Söz Mektup



       “Seni yaksalar bile, doğruluktan ayrılma.” 
       Hz. Muhammet


       YALAN

       Yalan, kötü, bulaşıcı bir hastalık mikrobudur. Bizi bir yerimizden yakaladı mı, kemirir durur. Caziptir. Tatlı hayâllerle bizi oyalar, korkunun karanlık kuyularında ecel terleri dökmemize sebep olur. Kötü bir umuttur. Ona ulaşamadığımız anlarda ezilir, başkalarını da ezeriz. Bu, ne kötü bir sonuçtur!
Yalanın küçüğü, büyüğü olmaz. Yalan, yalandır. Çünkü Arif Nihat Asya’nın dediği gibi; “Çok kere bozuklukları vardır… ‘yok’ derler ve bozukluğunuz vardır, ‘yok’ dersiniz. Elindekini daha önemli işlere saklamak, iki tarafın da meşru mazeretidir... küçük yalanlarla büyük yalancılıkların stajını yapmaktasınız.” Bu, ne kötü bir sonuçtur! 
       Güzele ulaşmak, toplumun huzurunu bozmamak için, bildiğimizi ve düşündüğümüzü olduğu gibi söylemekte fayda vardır. Küçük bir fayda karşılığında aksini yaparsak, yalancılardan oluruz. Yalancıyı Allah da, kul da sevmez. Bir toplumda yalancıların sayısı artarsa, onlara değer verilirse, o toplumda bet bereket kalmaz. İnsanlar birbirlerine düşer, nice yuvalar yıkılır. Herkes, birbirinin kuyusunu kazar, intikam duyguları ile dolup taşar. Kişiler, kanlı bıçaklı olur. Sevgi, saygı ve güven unutulur. Her yerde kin ve düşmanlık filizlenir, boy gösterir. Toplumun dirliği bozulur. Bu, ne kötü bir sonuçtur! 
       Daima; “Yalan sözden sakınınız.” (Hac, 22/31) Çünkü yalan, gizli kalmaz. Bir atasözümüzde dendiği gibi: “Yalancının mumu, yatsıya kadar yanar.” Sonra, gerçeğin acı şamarı, suratımızda şaklar. Bu, ne kötü bir sonuçtur!
       Anlatırlar: 
       Bir gün, Amir oğlu Abdullah’a annesi seslenir; 
       - Abdullah, gel, sana bir şey vereceğim.
       Araya Resûl-i Ekrem girer, anneye sorar. 
       - Ona ne verecektin?
       Annesi; 
       - Hurma vereceğim, der. 
       Hz. Muhammed: 
       - Dikkat et, der, eğer bir şey vermeyecek olsan ve bunu aldatmak için söylersen, sana bir yalan günahı yazılır.
       Yalan, zakkum çiçeğine benzer. Olanca gösterişine rağmen, ne kokusu vardır, ne de bir yakaya takılır. Bütün çiçeklerden bal toplayan arılar bile, yalnız zakkuma ilgi duymazlar. Arıları kendimize örnek alalım. Yalanı ve yalancıyı yalnız bırakalım, onlardan da uzaklaşalım. Çünkü yalan, ordular bozar, milletleri yok eder, anayı babaya, oğlu ataya, küçüğü büyüğe düşürür. İşte o zaman toplumun bozuluşu, tükenişi başlar. Bu, ne kötü bir sonuçtur! 
       Yalan, ağzımızdaki küfür, gönlümüzdeki kirdir. Onu söküp atalım. Böylesi bizim için, çok iyidir, değil mi? Çünkü: “Yalan ile iman, bir arada durmaz.” İlkine sarıldıkça, ikincisinden uzaklaşırız. Bu, ne kötü bir sonuçtur? 

       Oyhan Hasan BILDIRKİ